...

Verba volant, scripta manent

17 Ocak 2012 Salı

saat

saat çaldı. beklenmedik birşey değil diye düşündü.bir saat için tasarlanmamış bir somya gıcırtısı idi ama çaldı. uzun müddettir gözünü yelkovanın kıpırtısına dikmiş,zihninden onu aslında geçen zamanı durdurmak için, taa çocukluğundan beri kuvvetle inandığı derinde kalan güçlerini uyandırmış olduğu imanıyla, çakan şimşeklerin ve şakaklarına vuran zonklayıcı ağrının etkisiyle, artık muvaffak olabileceği ümidi hakikat sanrısına dönmüştü ki. saat çaldı. yine o derin sıkıntıyı duydu. kapıyı çalan bir alacaklı gibi ısrarlı sıkıntıyı. yorulmayan dalgalar gibi,sabırsız ve inatçı sıkıntıyı. demek saati durduramamıştı. ama hiç mi?arada bir süre durdurmuş olabilirmiyim diye düşündü. dünyada neler değişti bu inkitada diye kısmi bir suçluluk duysa da bu karineyi aceleyle uzaklara süpürdü. acaba ilk anda neden katil benim'i duyumsadığını da merak etmiyor değildi. hani bu pause pek çok hayat da kurtarmış olsa ki olabilirdi zaten asıl istediği de buydu, neden onlar aklıma gelmiyor dedi. hay Allah yine yüksek sesle düşünmüş olmalıydı. çıplak duvarlarda gece gölgelerin istila ettiği o meşum cumhuriyette kendi sesinin yankısını yakalamıştı. eskiden mi kaldı diye düşünmedi değilse de ihtimal beyaz önlüklülere söylememesi gereken bu düşünce mantıksızdı. peki o gece gecemiydi.bu zehirli yılanlar üreten lamba sık sık yanıp söndükçe gece kaçıyordu. zaten güneşi görmeyeli ne çok olmuştu.birazda kavgalı ayrılmışlardı aslında.pişmanmıydı?evet biraz.ama oda suçluydu. ona içinde gördüğü kuşun kurtulması için üflediği halde gölgenin eriyip kaybolmasına ses çıkarmamıştı. ben ne çok gördüm o kuşu diye düşündü.yumsam da gördüm önlüğün ceplerine baksam da. yine sıkıntı işte. bu arada saate bir daha baktı bazı yerleri yavaşca siliniyordu akrep nerdeyse bir boncuk kadar kalmıştı. yeniden yaladı kireci.tadına alışmıştı.sonra saati tam kahvaltıya gelecek şekilde oturttu.çıng sesi hep hoşuna giderdi. kumar makinelerinden beri. hop mükellef bir sofra.babası elinde bir lokma ekmek üstünde zeytin ve biber küçük uçaklar hazırlıyordu. ağzını her açışta yeni bir hücum dalgasını yutuyor zolan gezegenini sümüklü kuekut saldırılarından kurtarıyordu. çok mu yedim dedi.kiloma dikkat etmeliyim sonra bu ipler bileklerimi acıtıyor.hele bir yerin kaşınmaya görsün. zaten o böcekleri ensemden attıklarını biliyorum.içimde kurtçukların gezdiğini.ama olsun yalnız kalmıyorum ya. işte bunu bilmiyorlar. sessiz sessiz güldüm.iyi ki görmediler.tarih boyunca bu hep yanlış anlaşılmıştır ya. giysimi değiştirsem diye bir arzu duyduğumu farkettim.lakin gardrobum pek kısıtlı. bu üstümdeki ve her kustuğumda giydirdikleri naylon olan . vazgeçtim ben de. böylede çıkabilirim dedim.zaten bugün pazar.zaten bugün karanlık.zaten ben o kuş gözlerime konduğundan beri pek göremiyorumda acaba eskiden gözlüğüm mü vardı?bu titremeler ondan mı?yok canım hiç bir kurtarıcının öyle protezleri olur mu?olmaz elbet. hadi çıkayım dedim.ha gayret bir kapı bulmalıyım.bu tam köşede olandan başka ,onu kafamla ne kadar çalsamda açmıyorlar. ama faydası olmuyor değil,bu renksiz hayatta kırmızı olduğunu hatırladığım bişiler damlıyor gözümün önünden tam ben yorulunca. hadi tavşanım beni bekliyor.çıkmalıyım. dön olduğun yerde.dön dön dön. ayakta duramayıp düştüğünde o kapı gözünün önüne geliyor biliyorsun. dön dön dön ve koş, çarpıp çık ardından bir anda beliren kapıyı. koş saat bir daha çalmadan. çık kurtar kendini tüm kapılar yüzüne çarpılmadan.. haktan nuri 08/10/2009 14:00