benim bir martım var.
ya da martının ki ben ona margereth adını verdim bir beni var.
onun bana ne isim koyduğunu bilmiyorum,muhtemelen yalnız huzursuz kendini hiç bir yere ait hissedemeyen adam gibi uzun bir doğa-indian ismi vermiş olmalı.
ben ne zaman bu eve gelsem hemen gelip yerine konuyor.gece ise ışığı yakar yakmaz hızlı adımlarla "ismet baba"nın çatısının ucuna yürüyor ve başını biraz eğip bana bakıyor.
neden bilmem diğerleri ona saygı gösteriyor,hele hırsız bir karga var ona hiç tahammülü yok.aslında o kargada da bir kişilik bozukluğu olmalı,kendini martı zannediyor ısrarla suya hücum ediyor ama son anda doğası galip gelip uçmaya devam ediyor.benim gibi cesareti kifayet etmiyor.
birde kendi halinde iki karabatak var sık görüştüğümüz.onlar daha bohem ve asil bir hayat sürüyorlar.mesafeli bir yalnızlığı koruyorlarmış birbirlerine karşı.cemiyetin baskısı ve geri kalmış formalitelerle birbirlerinin hayatını mahvetmeyeceklermiş hiç.böyle çok mutlu imişler.bir kez duydum yinede daha zarif olanı ilerde çok ama çok yalnız kaldığında bundan pişman olacağını gevelemişti söz arasında.zayıf bir andı ciddiye almadı kimse,başta kendisi elbette.
neyse iyi ki bayat ekmekler var.
her yönden akan bir deniz var.
daha hiç burada görmediğim yunuslar.binbir renkle batan güneş var.
iyi ki turuncu hayatın rengi.
şarkı söyleyen çocuklar,müzikle geçen çingene vapurunda oynayan yeni ergen kızlar.ayakta sigara tüttüren hızla büyümek isteyen akneli oğlanlar var.
kum kosterleri ve alayinisema cüretinde önümden geceleri geçen apartman-gemiler var.
avucunda denizi saklayan balıkçılar, ahşap sandalları,rakı şisesi huyunda mavi yastıklı zengin motorları var.
ve dalgaların sesi;hem bir melodisi olan hem hiç tekrar etmeyen.kudretli dalgalar.ölümcül dalgalar.müşfik dalgalar.kıpır kıpır yakamoz kucağı dalgalar var.
ama en çok benim bir martım var.
22/06/2010
haktan nuri..