işte tam da bu sebeble gidemiyorum bu kentten.
aslında senden ve yaşadığımız her şeyden,
tekrar etmeyecek bile olsa.
bana hala yaşıyor gibi gelen,
onca hali temsil eden bu kentten.
1.
zaman durdu.
bir elma,tuz ve bayat somun.
rahatsız eski harfler.
bir ağıt parmak izi lekesiyle söylenirken,
demir kapıdan geldi Zehra.
zavallı kadim dil.
hapis yorgunu kader.
geçici merhamet.
kır başörtünü.
kör ateşler söndürdü sesimi.
fakirim hep olduğu gibi.
tuğladan örülmüş kalbim,
kırdığın belli.
koş asmalar kurudu,
saksıdaki bebek kan emdi,
ağlamadı.
üç kelimelik horoz çamurdan çiçekleri uyandırsa ya.
bir bardak pirinç,bir kapı zili,
iftira etse zincirlerime ya.
parayla beni azad et,
pembeden,acele et.
offf...
bu ne çok yalnızlık?
bu ne kara bir elma......
2.
bir mum yaktım bahtım aydınlansın diye.
elde var biraz isle sızlayan parmak uçları.
lakin ateş herdaim kırmızı,
hasret sebebsiz iken bile.
arkaik bu lisan,
bana bile....
3.
şimdi ittirdi beni zihnimden hep kaçtığım,
işıkları açtım gündüzden...
4.
yok buralı değil olamaz,bu zehir taciri gökyüzü.
kaybolmuş belliki aşk....
5.
ne çok rengi var mesafenin,hep bozla biten.
üstelik,
heybetli ve umursamaz haliyle,
anadan ama bir cenubiye bile yağmur cemresini sunuyor....
6.
akşam kızıl giysisini tam bu saatte,
Marmaranın davetkar ve arzulu bakışlarının yakıcılığına aldırmadan,
birkaç avare bulutun üstüne savurup soyunduğunda,
aklıma
küçücük ayaklarına her mevsimi her saltanatı,
unutulmuş bir Basra şehri tüccarı gibi sunmak,
ve senin anlık bir taltifini kazanmaktan başka birşey gelmiyor....
işte tam bu sebeble,
bu yarım mısraları hala yaşadığım için seninle,
gidemiyorum bu kentten...
haktan nuri
26/01/2010